Hoşgörünün Simgesi Mardin Gezisi
Mardin, yıllardır haksızlık yapıp bana sadece 2 saat uzağımda olduğu halde ziyaret etmediğim efsane şehir. Hoşgörünün simgesi ve tam bir tarih deposu. Batman’da doğup büyüdüğüm halde 26 yıl boyunca hiç ziyaret etmemiştim Mardin’i. Mardin’e gitmemi engelleyen bir şey yoktu aslında, Türkiye’nin popüler turistik mekanlarından biri olduğu halde barındırdığı değerleri pek anlamamış ve araştırmamışım.
Mardin: Tarihin ve Hoşgörünün Merkezi
Tarih, sanat, medeniyet, hoşgörü ve “insanlık tarihi” ile ilişkili aklınıza gelebilecek bir çok detay Mardin’de kesişiyor. Değerini bilmediğimiz, bulunmaz bir değerdir Mardin!
İran‘a gitme planlarım zorunlu nedenlerle ertelenince (sonra gittim) bir süre Türkiye içinde gezmeye karar verdim ve ilk ziyaretimi Mardin’e yaptım. Son dönemde güvenlik problemleri nedeniyle pek fazla turist gelmediği için uygun fiyatlı bir otel bulmam zor olmadı. Mardin Zinciriye Otel’de 2 gecelik bir rezervasyon yaptırdım ve Batman’dan önce Midyat’a oradan da Mardin’e doğru yola koyuldum.
İlk Gün: Eski Mardin’de Gece Turu
Mardin şehir merkezine 21:00 sularında ulaştım. Eski Mardin ve Yeni Mardin olarak iki şehir varmış. Otelimin Eski Mardin’de olması dolayısıyla bir dolmuşa atlayıp Eski Mardin’e doğru çıkmaya başladım. Tepeyi tırmandıkça Yeni Mardin ayaklarımızın altında kalıyordu. Kalacağım yer Mardin’in en popüler medreselerinden olan Zinciriye Medresesi’nin hemen altında olduğu için bulmam pek zor olmadı. Odama yerleştim ve hızlı bir gece turu atmak için gezintiye çıktım.
Otelin hemen arkasında devasa bir medrese, odamın hemen karşısında meşhur Mardin Ulu Camii, tepede askeri bölge olarak korunan Mardin Kalesi surları ve sarı ışıklandırmasıyla Mardin sokakları. Bir tarafta koşturan çocuklar, diğer tarafta yöresel ezgiler ve ıssız ara sokaklar.
Bunca yıl böyle bir güzelliğin dibinde olup da görmemekle ne kadar büyük bir hata yaptığımı düşünerek sokaklarda gezdim. Yaklaşık 2 saatlik yürüyüş sonrası güne erken başlayabilmek için odama geri döndüm ve sabah erkenden kalkabilmek için dinlenmeye başladım.
İstanbul’dan Adem’de gelmişti ve kahvaltıyı yaptıktan sonra artık bol bol fotoğraf çekebileceğimiz gezimiz için hazırdık. Önümüzde uzun bir yol vardı. İlk olarak otelin hemen arkasında bulunan medrese ile başladık.
Zinciriye Medresesi: Mimari ve Felsefi Detaylar
Mardin Zinciriye Medresesi (Yapım yılı: 1385)
Dış kapısının ihtişamıyla sizi kendine hayran bırakan Zinciriye Medresesi, iki katlı yapısı, dilimli olarak tasarlanmış kubbeleri ve en önemlisi de olağanüstü bir Mezopotamya manzarasıyla bizi büyülemeye yetiyor. Öyle ki medresede gezerken detaylarda kaybolup bir anda saatler harcamış olabilirsiniz. “Zinciriye” isminin nereden geldiğini merak ederseniz eğer medrese içerisinde göreceğiniz zincirler bu sorunuza cevap olacaktır. Yağmur ve kar sularının duvarlara zarar vermeden akabilmesi için açık alanlara açılan oyuklardan zincirler sarkar, zincirlere dolanarak akan su da duvara zarar vermeden yere ulaşmış oluyor.
Sabahın erken saatleri olması ve henüz kimsenin ziyaret için gelmemiş olması bizim için büyük bir şanstı. Medrese görevlisi genç bize rehberlik yaparak bütün bölümlerde gezdirdi ve normalde kapalı olan terasa da çıkardı. O kadar güzel bir manzara vardı ki güneş teninizi kavurduğu halde bırakmak istemiyorsunuz.
Zinciriye Medresesi o kadar çok fazla detay barındırıyor ki her biri ayrı bir kitap konusu, her biri ayrı bir felsefeye dayanıyor. İlk defa görevlinin anlatımıyla öğrendiğim “eyvan” bunlardan biriydi. Zinciriye Medresesi avlusunda bulunan bu bölge özetle su ve insan arasında doğum-yaşam-ölüm bağlantısı kuruyor.
Duvardan hoyratça akan su doğumu temsil ediyor ve aktığı ilk küçük havuz bebekliği temsil ediyor. Bebeklik havuzundan taşıp toplandığı dikdörtgen havuz ergenlik ve gençliği temsil ediyor. Bu dikdörtgen yapıdan sonra uzun ve ince bir kanal bulunuyor ve bu kanal da olgunluğu ve yaşlılığı temsil ediyor ve bu ince uzun kanaldan su büyük bir havuza dökülüyor bu büyük havuz da ölümü temsil ediyor. Öldükten sonra bu havuzdan küçük bir oluktan Mezopotamya’ya akıp giden bu su tekrardan toprağa karıştığımız ve yeni formlarda tekrar geldiğimizi temsil ediyor. Eyvan çok daha derin anlamlara sahip olsa da medresede bulunan bu yol büyük bir hayat dersi barındırıyormuş.
İlk şoku üzerimizden attıktan sonra taşların şehri Mardin’de gezinmeye devam ediyoruz. Gönül isterdi ki her sokağı tek tek gezelim ve her bir detayı inceleyelim fakat her zaman olduğu gibi yine kısıtlı bir zamana olabildiğince çok şeyi sıkıştırmaya çalışıyorduk. Bu nedenle eski çarşıda gezerek Ulu Camii’ye doğru ilerledik.
Ulu Camii ve Tarihi Surlar
Mardin Ulu Camii (İlk yapım tarihi bilinmiyor. Resmiyete göre ise1190)
Mardin’e ilişkin neredeyse her fotoğrafta gördüğünüz o meşhur minare işte buraya, Mardin Ulu Camii‘ye ait. Anlatılanlara göre iki minaresi bulunan bir camiymiş burası fakat kimilerine göre depremde, kimilerine göre bir yıldırım çarpması sonucunda diğer minare yıkılmış. Ayrıca iki minare olduğu zamanlarda bir tılsımla akrep ve yılan sokmalarına karşı Mardin’i koruduğuna inanılıyormuş. Yerliler hala Mardin’de yılan sokmasının olmadığını söylüyor tabi. En iyi ihtimalle bin yıllık bir caminin duvarlarının taş işçiliğine hayran kalmamak elde değil.
Camiyi gezdikten sonra sokaklarda gezmeye devam ettik Adem’le. Sokaklar ve taş evler gerçekten harikaydı. Sokaklarda geze geze Kasımiye Medresesi’ni aramaya başladık. Güneş giderek tepeye çıktığı için artık iki adımda bir durup su içmeye başladık. (Siz siz olun bizim gibi yaz ortasında gelmeyin buralara.) Marketten yol tarifi ve içecek bir şeyler alıp yürümeye devam ettik. Artık Mardin tamamen tepede kalıyordu, yamacı inmiştik.
Kasımiye Medresesi ve Bilimsel Tarih
Uzun bir süre yürüdükten ve bir çok yanlış yola girdikten sonra Mezopotamya’ya bakan harika manzarasıyla Kasımiye Medresesi’ni bulduk. Zinciriye Medresesi’nden daha ihtişamlı olan bu medrese beni en çok barındırdığı bilimsel malzemeleriyle şaşırtmıştı. Yüzlerce yıl öncesine uzanan rasathane malzemeleri, tıp malzemeleri ve daha nicesi. Bakımsız ve atıl durumda olmaları ise çok üzücüydü.
Güneş iyice tepeye çıkınca Temmuz sıcağına daha fazla dayanamadık ve otele döndük. Duş alıp dinlenmeye başladık. Bu sırada diğer arkadaşım da Diyarbakır’dan gelip bize katıldı. Artık bir aracımız vardı!
Dara Antik Kenti: Perslerden Günümüze
İnternetten biraz araştırınca yaklaşık 30 km ötede yeni keşfedilmiş ve kazıları devam eden bir antik kent olduğunu görünce oraya doğru gitmeye karar verdik. Bu kentin adı Dara Antik Kenti. Binlerce yıllık mağaralar, su kanalları, zindanlar ve daha bir çok harika eser barındıran Dara kelimenin tam anlamıyla büyüleyici. Pers İmparatoru Darius tarafından Büyük İskender ile savaştığı dönemlerde askeri sığınak olarak yapılan bu şehir neredeyse 2.000 yıllık. (Bunu İran Persepolis gezim sırasında öğreniyorum tabi, Dara’yı gezerken bilmiyordum.)
Hala kazılar devam ettiği için tam olarak gün yüzüne çıkmayan çok fazla detay var ama şunu söyleyebilirim ki köy evleri bile tarihi eserlerin taşlarından yapılmış. Ne kadar çok eser bulunduğunu siz tahmin edin. Dara’da beni en çok etkileyen şey, yerin altına yapılmış devasa zindan oldu. Kimilerine göre bir depo olarak yapılmış olsa da onlarca metrelik bu yapı binlerce yıl önce yer altına o kadar ilginç detaylarla yapılmış ki tonlarca ağırlıktaki kayaların üst üste oturtulması, kolon haline getirilmesi, aşağı inen merdivenler ve daha bir çok şey sizi de çok etkileyecektir.
Köyde gezinirken gördüğümüz her detay daha fazla ileriye gitmemizi sağlıyordu fakat Mardin’e dönme saatimiz geçiyordu çünkü güneş batmadan Mardin’e ulaşmak güzel olurdu. Yetişemedik.
Ama yolda mısır tarlalarının gün batımıyla oluşturduğu harika görüntü de tatmin etti bizi. Mardin’e ulaştığımızda hava kararmıştı neredeyse. Ulu Camii manzaralı güzel bir restoranın terasında yöresel Mardin yemeklerinden oluşan özel bir tabak sipariş ederek kendimizi ödüllendirdik. Mutlaka denemelisiniz. Batmanlı olarak ben bile bayıldım o yemeklere.
Yemekten sonra kısa bir gece turu yapıp otelin hemen yanında bulunan bir sıra gecesine katıldık. Müzik, eğlence gayet güzeldi fakat oturmadan önce siz fiyatı sormayı ihmal etmeyin. Bizim gibi kısa bir süre oturursanız üzülürsünüz.
14-15 saatlik gezinin yorgunluğuyla dinlenmeye başladık. Mardin’deki 2. günümüzde Deyrulzafarân Manastırı’nı gezip Mardin’in meşhur ilçesi Midyat’a oradan da Hasankeyf’e geçmeye karar verdik.
Deyrulzafarân Manastırı
Deyrulzafarân Manastırı (Yapım: 5. yüzyıl)
Mardin’in çok yakınında bulunan bu Süryani manastırı adeta yaşayan bir tarih. Manastıra ulaştığınız zaman hem yoğunluğu önlemek, hem tarihi dokuya zarar verilmesini önlemek hem de herkese yeterli bilgiyi verebilmek amacıyla olsa gerek bir papaz sizi gezdiriyor. Bizi gezdiren papazın çok espritüel biri olduğunu söylemem lazım çok acayip muhabbet ettik. (:
Manastırın altında bulunan dünyanın ilk “Güneş Tapınağı” ise beni en çok etkileyen bölümü oldu.
Çok karanlık olduğu için telefonla ancak çekebildim ama Güneş Tapınağı’na indiğiniz zaman inanılmaz bir tavan sizi karşılıyor. Her biri en az 1 ton ağırlığındaki taşlar, hiç bir harç veya kum kullanılmadan sadece birbirine yaslanarak bu tavan oluşturulmuş ve tam olarak bilinmemekle beraber en az 2.000 yıldır bu halini korumuş. Akıl alır gibi değil.
Manastır adeta yaşayan bir tarih dedim ya, gerçekten de öyle binlerce yıllık mozaikler hala duruyor. Bölgeye ilk matbaa da manastır yetkilileri tarafından getirilmiş ve tarihte ilk tıp fakültesinin burada kurulduğu tahmin ediliyormuş. Manastır içerisindeki kiliseler ve tarihi diğer detayları ise kendiniz görmelisiniz.
48 saat içerisinde maruz kaldığımız tarihi bilgi ve muhteşem güzellikler biraz fazla gelmiş olacak ki daha fazlasını görmek ağır geliyordu. Bu nedenle Mardin’in ilçesi Midyat ve Hasankeyf’te ufak birer tur atarak Diyarbakır’a geçtik. Tabi siz böyle yapmayın. Ben Batmanlı olduğum için daha önce Hasankeyf’e en az 30 defa geldim ve her detayını biliyorum. Midyat’ı da daha önce gezmiştim ve tekrar gezmeye gideceğim muhtemelen.
Mardin Gezisi İçin Öneriler
Eğer bir Mardin gezisi planlıyorsanız en ideali 3 gün ayırmanız ve çevredeki güzellikleri de görmeniz. 1,5 günde Mardin ve Dara Antik Kenti’ni gezip sonra Midyat, Hasankeyf ve Diyarbakır’da biraz gezerek gezinizi bitirebilirsiniz. Eğer detaylı gezmek ve bol bol çekim yapmak istiyorsanız siz bunu minimum 1 haftaya çıkarın.